LYS EDEBİYAT ÖNEMLİ NOTLAR ? LYS EDEBİYAT ÇALIŞILACAK YERLER? LYS EDEBİYAT ÖNEMLİ YERLERİN NOTLARI? LYS EDEBİYAT ÖNEMLİ BİLGİLER? LYS EDEBİYAT KOLAY?
LYS EDEBİYAT ÖNEMLİ NOTLAR
LYS EDEBİYAT ÖNEMLİ NOTLAR ? LYS EDEBİYAT ÇALIŞILACAK YERLER? LYS EDEBİYAT ÖNEMLİ YERLERİN NOTLARI? LYS EDEBİYAT ÖNEMLİ BİLGİLER? LYS EDEBİYAT KOLAY ÖĞRENME NOTLARI DERLEMESİ.
I. TÜRK EDEBİYATINDA İLKLER
A. İSLAMİYET ÖNCESİ VE İSLAMİ DÖNEM (DİVAN VE HALK EDEBİYATI)

LYS Edebiyat Önemli Notlar
İslam öncesi ve İslam dönemi edebiyatı dediğimiz zaman bir geçiş döneminden söz etmemiz gerekir. Bu dönemde büyük oranda sözlü eser verilmiş olsa da özellikle İslamiyet sonrasında yazılı eserler de ortaya konmuştur.
- İlk alfabe: Göktürk (Orhun) alfabesi
- Bilinen ilk Türk şairi: Arpınçur Tigin
- İlk Türk yazarı: Yolluğ Tigin
- Bilinen en eski ve ilk destanımız: “Alp Er Tunga Destanı”
- Türkçenin ilk yazılı belgeleri: “Orhun Yazıtları” (Türk adının geçtiği ilk metindir bu yazıtlar. “Orhun Yazıtları”, söylev türünün ilk örneğidir.)
- İslami dönem Türk edebiyatının ilk edebi eser örneği: “Kutadgu Bilig”dir. İlk Türkçe didaktik şiirler bu yapıttadır. Aruz ölçüsünün kullanıldığı ilk yapıttır. İlk mesnevi örneğidir. İlk siyasetname örneğidir.
- İlk İslami Türk destanı: “Satuk Buğra Han Destanı”
- Sagu türünün ilk örneği: “Alp Er Tunga Sagusu”
- Türkçenin bilinen ilk sözlüğü: “Divanü Lü- gati’t-Türk”
- Dede Korkut’tan ilk bahseden: “Camiü’t- Tevarih” adlı yapıtında ünlü tarihçi Reşidüddin’dir. Arap harfleriyle ilk neşreden Kilisli Muallim Rıfat Bilge’dir. Yeni harflerle ilk neşrini yapan Orhan Şaik Gökyay’dır.
- Türkçe ilk manzum mevlit metnini yazan: Ahmedi
- Divan sahibi ilk sanatçı: Yunus Emre
- Divan edebiyatının ilk temsilcisi: Hoca Dehhani
- Tasavvuf konusunda yazılan ilk eser: “Divan-ı Hikmet”
- Edebiyatımızın ilk aşk mesnevisi: Şeyyat Hamza’nın “Yusuf u Züleyha”sı
- Anadolu Türkçesiyle yazılan ilk eser: Ahmet Fakih’in yazdığı “Çarhname”si
- İlk gezi eserlerimiz: Seydi Ali Reis’in “Miratü’l- Memalik”i / Babürşah’ın “Babürname”si
- Antoloji türünün ilk örneği: Ömer b. Mezid’in 1437’de hazırladığı “Mecmuatü’t – Nezair”
- Süslü nesrin ilk temsilcisi: Sinan Paşa
- İlk şehrengiz: Mesihi
- Hamse sahibi ilk sanatçı: Ali Şir Nevai
- İlk edebi mektup: Fuzuli’nin “Şikâyetname”si
- Anadolu sahasında hamse sahibi ilk sanatçı: Hamdullah Hamdi
- İlk bibliyografya yazarımız: Kâtip Çelebi – “Keşfü’z- Zünun”
- Şairlerle ilgili yazılan ilk tarafsız ve alfabetik tezkire: Latifi
- İlk şairler tezkiresi: Ali Şir Nevai’nin “Mecalisü’n-Nefais”i
- Anadolu sahasında ilk şuara tezkiresi: Sehi Bey’in “Heşt Behişt”i
- İlk edebi anı: Babürşah’ın “Babürname”si
- Divan edebiyatında çocuklar için yazılan ilk eser: Nabi’nin “Hayriye”si
- İlk şarkı örnekleri: Naili
- Matbaada basılan ilk yapıt: “Vankulu Lügati”
- Türkçe ilk mevlit: Süleyman Çelebi’nin “Vesiletü’n-Necat” adlı yapıtı
LYS EDEBİYAT ÖNEMLİ NOTLAR
B. TANZİMAT EDEBİYATI
Türk edebiyatı 19. yüzyılda batı etkisine girmiştir. Tanzimat edebiyatı batı etkisindeki Türk edebiyatı içerisindeki ilk dönemdir. Tanzimat edebiyatını anlamak için Türk edebiyatındaki batı etkisini de anlamak gerekir.
- İlk edebi ve felsefi çeviri: Münif Paşa’nın “Muhaverat-ı Hikemiye”si
- İlk çeviri roman: Yusuf Kemal Paşa’nın Fransız yazar Fenelon’dan çevirdiği “Telemak” adlı roman
- İlk resmi gazete: Takvim-i Vekayi (1831)
- İlk yarı resmi gazete: Ceride-i Havadis (1840)
- Batılı anlamda ilk günlük örneği: Direktör Ali Bey’in yazdığı “Seyahat Jurnali”
- İlk Türk gazetecisi: Şinasi
- Batılı anlamda ilk tiyatro yapıtı: Şinasi’nin “Şair Evlenmesi”
- Noktalama işaretlerini düzyazıda ilk kez kullanan: Şinasi
- İlk makale: Şinasi’nin Tercüman-ı Ahval gazetesindeki “Mukaddime” başlıklı yazısı
- İlk özel gazete: Şinasi ve Agâh Efendi’nin çıkardığı Tercüman-ı Ahval
- Batılı anlamda ilk fabl örneklerini yazan: Şinasi
- İlk tezli roman örneği: Nabizade Nazım’ın “Zehra” adlı yapıtı
- Sahnelenen ilk tiyatro yapıtı: Namık Kemal’in “Vatan yahut Silistre”si
- İlk hikâye denemesi: Emin Nihat Bey’in “Müsameretname”si
- İlk öykü örnekleri: Ahmet Mithat Efendi’nin “Letaif-Rivayet”i
- Batılı anlamda ilk eleştiri yazısı ve yapıtı: Namık Kemal’in “Lisan-ı Osmanî Edebiyatı Hakkında Bazı Mülahazat-ı Şamildir” yazısı, ilk eleştiri yapıtı “Tahrib-i Harabat”
- İlk edebi roman: Namık Kemal’in “İntibah” adlı romanı
- İlk tarihi roman: Namık Kemal’in “Cezmi”si
- İlk köy şiiri: Muallim Naci’nin yazdığı “Köylü Kızların Şarkısı”
- İlk kafiyesiz şiir: Abdülhak Hamit Tarhan’ın yazdığı “Validem”
- Yabancı ülkede geçen bir macerayı anlatan ilk tiyatro yapıtı: Abdülhak Hamit Tarhan’ın “Finten”i
- Aruzla yazılan ilk manzum tiyatro yapıtı: Abdülhak Hamit Tarhan’ın “Eşber”i
- Heceyle yazılan ilk manzum tiyatro yapıtı: Abdülhak Hamit Tarhan’ın “Nesteren”i
- İlk pastoral şiir: Abdülhak Hamit Tarhan’ın “Sahra”sı
- İlk edebiyat teorisi yapıtı: Recaizade Mahmut Ekrem’in “Talim-i Edebiyat”ı
- İlk polisiye roman: Ahmet Mithat Efendi’nin “Esrar-ı Cinayet” adlı romanı
- Türk romancılığında ilk alafranga tip: Ahmet Mithat Efendi’nin roman kahramanı olan Felatun Bey
- Batılı anlamda ilk antoloji: Ziya Paşa’nın üç ciltlik “Harabat”ı
- Türk tiyatrosunda Batı’dan eser uyarlamayı ilk kez yapan: Ahmet Vefik Paşa
- Türkçe sözlük adını ilk kullanan, ilk yerli roman olan “Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat”ı yazan: Şemsettin Sami
- İlk tarih ve coğrafya ansiklopedimiz: Şemsettin Sami’nin yazdığı “Kamusü’l Alam”
- İlk köy romanı: Nabizade Nazım’ın “Karabibik”i
- İlk realist roman: Recaizade Mahmut Ekrem’in “Araba Sevdası”
- Çocuklara yönelik ilk dergi: 1869’da çıkan Mümeyyiz
- Edebiyat tarihi adıyla yazılan ilk eser: Abdülhalim Memduh’un “Tarih-i Edebiyat-ı Osmaniye”si
- İlk kadın romancı: Fatma Aliye Hanım
- Tanzimat’tan sonraki edebiyatımızın ilk kadın şairi: Nigar Hanım
- İlk mizah dergisi: Teodor Kasap’ın çıkardığı Diyojen
- İlk mizahi sözlük: Direktör Ali Bey’in “Lehçetü’l-Hakayık”ı
- İlk psikolojik roman denemesi: Nabizade Nazım’ın “Zehra”sı
- İlk dergi: Münif Paşa’nın çıkardığı Mecmua-ı Fünun
LYS EDEBİYAT ÖNEMLİ NOTLAR
C. SERVETİFUNUN EDEBİYATI VE FECRİATİ EDEBİYATI
Servet-i Fünun; “fenlerin zenginliği” anlamına gelen “Servet-i Fünun” dergisi etrafında, 1896’da Recaizade Mahmut Ekrem’in önderliğinde toplanan genç sanatlıların oluşturduğu bir edebiyat topluluğudur. Bu edebiyat “Salon Edebiyatı” diye de nitelendirilir.
- İlk edebi beyannameyi yayımlayan: Fecriati Topluluğu
- İlk mensur şiir: Halit Ziya’nın “Mensur Şiirler”i
- İlk psikolojik roman: Mehmet Rauf’un “Eylül” romanı
- Sone’yi ilk kez kullanan: Süleyman Nesip
- Anjambmanı ilk kullanan şair: Tevfik Fikret
- Çocuklar için yazılmış ilk şiir kitabı: Tevfik Fikret’in “Şermin” yapıtı
- İlk önemli fıkra yazarı: Ahmet Rasim
LYS EDEBİYAT ÖNEMLİ NOTLAR
D. MİLLİ EDEBİYAT VE CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI
Milli Edebiyat akımını, 1911 yılında Selanik’te çıkarılmaya başlanan “Genç Kalemler” dergisi etrafında toplanan genç sanatçılar -Ömer Seyfettin, Ali Canip Yöntem, Ziya Gökalp- oluşturur. Bu yıllarda devlet siyasi yönden çöküntü içindedir. Ülkeyi kurtarmak için ortaya çıkmış olan Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük ideolojilerinden, Türkçülük fikrini seçerek, bunun savunuculuğunu yaptılar.
- İlk çocuk romanı: Mahmut Yesari’nin “Bağrı Yanık Ömer” yapıtı
- Röportaj türünün ilk örneği: Ruşen Eşref Ünaydın’ın “Diyorlar ki” adlı yapıtı
- Batılı anlamda ilk edebiyat tarihi: Fuat Köprülü
- “Milli Edebiyat” ifadesi ilk kez kullanılan: Genç Kalemler
- Türk sözcüğünü ilk kullanan şair: Mehmet Emin Yurdakul
- Dış Türkleri konu alan ilk roman: Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun “Gönül Hanım” adlı romanı
- Cumhuriyet dönemi köy romancılığının ilk örneği: Yakup Kadri’nin “Yaban” romanı
- İlk Türk sosyologu: Ziya Gökalp
- “Orhun Abideleri”nden ilk söz eden Türk: Necip Asım (İkdam gazetesi 200.sayı)
- İlk otobiyografik roman: Peyami Safa’nın “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” (Dünya roman tarihinde kahramanın adı verilmeyen ilk romandır.)
- İlk TDK roman ödülü: “Suçumuz İnsan Olmak” (1957) adlı yapıtıyla Oktay Akbal
- İlk TDK şiir ödülü: “Delice Böcek” şiiriyle Fazıl Hüsnü Dağlarca
- Batı nazım şekillerini ilk defa kullanan şairimiz: Edip Ayel (1894-1957)
- İlk fütürist (gelecekçi) sanatçımız: Ercüment Behzat Lav
- Köyden şehre göçü ilk kez işleyen: Orhan Kemal
- Heceyle yazılmış, sanat değeri taşıyan ilk manzum piyes: Yusuf Ziya Ortaç’ın “Binnaz” adlı oyunu
- İlk postmodern roman: Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar” adlı romanı
- İlk monolog tarzıyla yazılmış ilk roman: Adalet Ağaoğlu’nun “Bir Düğün Gecesi” romanı
- Hikâyede gerçek anlamda Anadolu’yu işleyen ilk yazar: Refik Halit Karay
- Serbest ölçüyü kullanan ilk şair: Nazım Hikmet
- Tiyatroda ilk kadın oyuncu: Afife Jale (Hüseyin Cahit’in yazdığı “Yamalar” adlı oyunda oynamıştır.)
- İlk epik tiyatro: Haldun Taner’in “Keşanlı Ali Destanı” adlı yapıtı
II. DÜNYA EDEBİYATINDAKİ İLKLER
- İlk roman örneği: Rebelais – “Gargaunta”
- İlk modern roman: Cervantes – “Don Kişot”
- İlk tarihi roman: W.Scott – “Waverley”
- İlk psikolojik roman: Madam de La Fayette – “Princesse de Cleves”
- İlk öykü örneği: G. Boccacio – “Decameron”
- Olay öyküsünün öncüsü: Guy de Maupassant
- Durum/Kesit öyküsünün öncüsü: A. Çehov
- Deneme türünün kurucusu: Montaigne
- Deneme türünün ikinci ismi: Bacon
- İlk biyografi yazarı: Plutarkhos
- Tarih türünün kurucusu: Heredot
- İlk büyük destan şairi: Homeros
- İlk trajedi sanatçısı: Aiskhylos
- İlk büyük komedya sanatçısı: Aristophanes
- İlk anı yazarı: Ksenophon – “Anabasis”
- İlk özdeyiş yazarı: La Rochefaucault
- En eski ve ünlü hatipler: Demosthenes, Çiçero, Bousset
- İlk fabl örneği (Batı): Aisopos (Ezop) – “Fabllar”
- İlk fabl örneği (Doğu): Beydaba – “Kelile ile Dimne”
- İlk lirik şair: Sappho
- Pastoral şiirin kurucusu: Theokritos
- Didaktik şiirin kurucusu: Hesiodos
- İlk mensur şiir: Baudelaire – “Küçük Mensur Şiirler”
- Klasisizmin kuramcısı: Boileau – “Şiir Sanatı”
- Romantizmin kuramcısı: Victor Hugo – “Cromvell” yapıtının ön sözü
- Dramın kurallarını belirleyen: Victor Hugo
- İlk realist roman: G. Flaubert – “Madam Bovary”
- Natüralizmin kuramcısı: Emile Zola
- Dünyada bilinen ilk destan: Sümerlerin “Gılgamış Destanı”
DÜNYA EDEBİYATINDA KİTAP ÖZETLERİ
Dünya Edebiyatı Kitap Özetleri
Dünya edebiyatına damgasını vurmuş eserlerin özetleri bu bölümde anlatılmıştır. Özellikle batı edebiyatını kavramak için dönemsel olarak ortaya konmuş bazı eserler hakkında bilgi sahibi olmakta fayda vardır. Dünya Edebiyatı Türk Edebiyatını da önemli ölçüde etkilemiştir.
Batı Edebiyatı Kitap Özetleri
Dünya edebiyatı içerisinde batı edebiyatının önemli bir yeri vardır. Bu bölümde biz daha çok batı edebiyatı eserlerinin özetleri üzerinde duracağız. Rus edebiyatını da bu başlık altında topladık. Çünkü Rus edebiyatı batı kaynaklı bir edebiyat olarak da görülebilir. Batı edebiyatı çok geniş olduğu için biz sadece çok önemli eserlerin özetini vermekle yetineceğiz.
Don Kişot (Cervantes)
Don Kişot, Manchalı bir asilzadedir ve şövalye romanlarının etkisi altında haksızlıklara karşı savaşmak uğruna, sıska atı Rossinante ile evinden ayrılır. İlk macerası yel değirmenleriyle savaşmak olur, yaralanır ve eve dönüşünde komşusu onu yaralı bir halde yolda bulur, iyileşir iyileşmez aynı maceraları tekrarlamak üzere yanına yardımcısı Sancho Ranzayı da alarak yola koyulur. Don Kişot ve Sancho yollarına devam ederler. Don Kişot ve Sancho tekrar dayak yiyecekleri pazar yerine gelirler. Don Kişot düşman ordusu zannederek bir koyun sürüsüyle çatışmaya girer ve içlerine şeytanın girdiğini sandığı bir cenaze alayını durdurur. Sonrasında ise Don Kişot bir grup esiri serbest bırakır. Don Kişot ve Sancho, Luscinda ile olan aşk hikâyelerinden bahseden Cardenio’yu da bu maceranın içine sokarlar. Don Kişot Sancho’ya Dulcinea’ya duyduğu aşkın ne denli yoğun olduğunu açıkça gösterir. Don Kişot, krallığını tekrar ele geçirebilmesi için Dorotea’ya yardım etmeye karar verir. Şarap fıçılarını dev gibi görür ve onlara karşı savaşır. Kutsal Kardeşlik Birliği Don Kişot’u durdurur ve onu kandırarak köyüne gönderir.
Sefiller (Victor Hugo)
Roman, okuru bilgilendirme, hatta eğitme kaygısı ağır basan, “aydınlanmacı” anlatı geleneğinin, bir ayağıyla romantizme, öbür ayağıyla gerçekçiliğe ve natüralizme dayandığı bir aşamaya rastlar. Beş ana bölümden, sayısız kitap ve alt bölümden oluşan bu roman, açlıktan neredeyse ölmek üzere olan ailesi için ekmek çalarken yakalanan ve suçlu duruma düşen Jean Valjean’ın çileli yaşamı çevresinde; onu kötülüklerinden arındırmaya ve doğru olmaya çağıran psikopos Myriei’in, sokak çocuğu Gavroche’un, kötünün cisim bulmuş örneği Thenardierlerin, düzen ve disiplinin hasta ruhlu koruyucusu yalnız adam Javert’in, dinsel bir çilenin simgesi, sokak kadını Fantine’in ve onun kızı melek Cosette’in yaşamlarını da ele alır.
Kızıl ve Kara (Stendhal)
Stendhal’in yaşanmış birkaç olayı birleştirerek kaleme aldığı bu romanın başkahramanı Julien Sorel’in, yazar ile birçok yönden örtüştüğü ileri sürülür. Orta sınıftan bir genç olan Julien, papaz okuluna devam ederken çocuklarına ders verdiği belediye başkanının karısı ile dedikodulara yol açan bir ilişki kurar. Paris’e gider. Orada da kendine kapılarını açan aristokrat bir ailenin kızı ile yaşadığı aşk, onu hayatın girdaplarına sürükleyecektir. Gururlu, kibirli, asi, ödünsüz bu genç adam, kendi bireysel değerleri soylu sınıfın değer yargılarına çarptıkça geri püskürtülür. Hastalıklı gibi görünen psikolojisi, belki de toplumsal yarılmışlıklara bir isyandır. Hayatı, yanından ayırmadığı iki bavuluna sıkıştırmış, ömrünün son yıllarını küçük bir İtalyan kentinde konsolosluk görevinden aldığı üç beş kuruşla sürdürmek zorunda kalmış Henri Beyle (Stendhal), aynen Julien Sorel gibi ödünsüz, aksi, ömür boyu aşkı aramış, kendini kabul ettirmek istemiş ve hep yalnız kalmış, istediği, düşündüğü gibi değil, yaşayabildiği gibi yaşamıştı.
Değirmenimden Mektuplar (Alphonse Daudet)
19. yüzyılın sonunda Fransız edebiyatı “yüzyıl sonu” atmosferini yansıtır. Anormal, hastalıklı olana eğilim; olağanüstü uyarılara, algılara kendini açma; kusurlu olana ilgi duyma; kısacası “romantizmin” edebiyatına bir geri dönüş söz konusudur. Fransa’nın sanayileşmiş kuzeyi ile kırsal güneyi arasındaki gerilimde kendine uygun konular arayan, Paris hayatıyla ilgili ahlaksal romanları Balzac ve Zola’nın gölgesinde kalan Daudet, bu yapıtında taşra dünyasında “eski yaşam biçiminin yeniye direnen izlerini sürerken”, kalemini bir ressamın fırçası gibi kullanır. Bu tabloda sanatçının algıları, en ince ses, renk titreşimlerine ve ruh çalkantılarına duyarlıdır. Yer yer fabl tekniğinin kullanıldığı, kıssadan hisselerin çıkartıldığı, artık işlevini yitirmiş bir “un değirmeninde üretilmiş” masal tadındaki bu yapıt, taşranın modernleşme sancılarını ustaca dile getiriyor.
Gulliver’in Gezileri (Jonathan Swift)
‘Gulliver’in Gezileri’, dört ayrı yolculuğu anlatır, ilk yolculuk cüceler ülkesine, İkincisi devler ülkesine, üçün- cüsü ise bilim adamlarının yaşadığı uçan adayadır. Bu üç bölüm de siyasetin ve bilim dünyasının bir parodisini içerir. Son bölüm ise Houyhnhnm’ler ile Yahoo’ların hayalî ülkesine yapılan yolculuktur. Bu ülkede atlar, yani Houyhnhnm’ler, aklı başında yaratıklardır ve kardeşlik için kurdukları uygarlıkta yaşamaktadırlar. Dillerinde, ‘yalan’ sözcüğü bile yoktur. Biyolojik olarak insan türünden gelen Yahoo’larsa, tamamen vahşi ve erdemden yoksundurlar. Atların, insanları ahırların hizmetçileri olarak kullandıkları bir ülkede yaşarlar. Gulliver, atların uygarlığını anlata anlata bitiremediği gibi onlara öyle hayran olur ki, ülkesine döndüğünde insanların ne görüntüsüne ne de kokusuna dayanamaz. Kendisine iki at satın alıp bütün vaktini onlarla birlikte ahırda geçirmeye başlar.
Vadideki Zambak (Balzac)
Aristokrat bir ailenin küçük oğlu Feiix de Vandenesse, ailesinin sıcak sevgisinden, ilgisinden yoksun, otoriter bir ortamda yetişmiş, çalışkan bir çocuktur. Restauration devrinin yaklaştığı sırada Felix’i babası Tours’a çağırır. Felix, babasının davetine hemen itaat eder. Tours’a gittikten sonra, bir gün bir baloya katılır. Baloda bir genç kadın görür ve güzelliği karşısında âdeta büyülenir, ona karşı derin bir sevgi duyar. Bu genç kadını uzun süre unutamaz. Bir gün, İndre nehrinin kıyısında Clochegourde şatosunda bu genç kadınla karşılaşır. Genç kadının adı Kontes Henriette de Mortsauf’tur. Felix, kadının güzelliğinin, bulunduğu vadinin adı ile özdeşleştiğini düşünür. Vadinin adı Zambak’tır. Henriette de tıpkı zambaklar gibi temiz, saf ve güzeldir. Felix ve Henriette tanışırlar. Henriette, Felix’e hayat hikâyesini anlatır. Henriette, evlidir ve kocası asık suratlı, sert, soğuk bir insandır. Mutsuz bir hayatı vardır. Felix de ona ailesinin hâllerinden, kederli çocukluğundan bahseder. Karşılıklı dertleşmeler her ikisini de birbirine yaklaştırır. Aralarında temiz fakat gizli bir aşk başlar. Sürekli görüşmektedirler. Bir gün, Felix’in mevki sahibi olması için buradan uzaklaşması gerçeği ile yüz yüze gelirler. Felix, saraya girer, XVIII. Louis’nin dikkatini çekmeyi başarır ve kısa zamanda Danıştay başyardımcılığına kadar yükselir. Aşkına sadıktır, Henriette’yi asla unutmaz, sürekli mektuplaşırlar. İki yıllık bir ayrılıktan sonra tekrar görüşürler. Henriette’nin kocası uzun süren bir hastalığa yakalanınca Henriette ve Felix arasındaki ilişki daha da derinleşir. Fakat bir süre sonra Felix, Paris’e dönmek zorunda kalır. Felix, Paris’teki hayatı sırasında, elit tabakadan Lady Dudley adında biri ile tanışır. Onun gösterişinden etkilenir ve bir süre âşık olduğunu zanneder. Bu olayı öğrenen Henriette hastalanır, sonunda Felix’i affetse de bu hastalık onun ölümüne neden olur. Güzel, parıltılı İngiliz Lady’den bıkan Felix, Clochegourde’e döner. Geldiğinde Henriette can çekişmektedir. Henriette, ona bir mektup bırakmıştır. Mektupta aşkı, arzuları ve ahlaki değerleri, eş olma sorumluluğu arasında yaşadığı çelişkiler, çatışmalar yazmaktadır. Henriette, sonuna kadar ahlakını muhafaza etmekle birlikte pek çok kez içinde savaşlar yaşamıştır. Felix, bir süre sonra kendini toplamaya çalışarak Paris’e döner, orada kendini edebiyata, bilime, politikaya vererek avutmaya çalışır.
Goriot Baba (Balzac)
Goriot, Paris’te bir pansiyonda kalmaktadır. Pansiyondakiler onun kim olduğunu bilmez; herkes, hakkında bir şeyler uydurur. İki kızı vardır: Delphine ve Anastasie. Kızları arada bir onu görmeye gelirler. Çevredekiler, bu kadınları Goriot’nun metresleri sanırlar. Goriot, iş hayatında başarılı olmuş, iyi para kazanmış, eski bir tüccardır. Tüm varlığını iki kızının mutluluğuna adamış, kendisi orta halli bir pansiyon hayatına çekilmiştir. Kızları paraları tükendikçe pansiyona gelirler ve babalarından para isterler. İkisi de oldukça masraflı, lüks bir hayat yaşamaktadırlar. Babalarının günden güne düştüğü kötü durum umurlarına bile gelmez. Tek düşünceleri kendi özel hayatlarıdır. Goriot, ilgisizlikten, sevgisizlikten ruhsal çöküntüye uğrar; dayanma gücünü yitirir, hastalanıp yataklara düşer. Durumu gittikçe ağırlaşır. Kızlarına haber gönderilir; fakat kızları babalarının yanına gelmek yerine, bir sosyete balosuna eğlenmeye giderler. Goriot, ölmeden önce çocuklarını son kez görmek ister. Pansiyonda kalan bir öğrenci, onun bu isteğini kızlarına ulaştırır. Delphine babasının yanına gelmez, diğer kızı Anastasia geldiğinde ise artık çok geçtir; baba komaya girmiştir, bir süre sonra da ölür. Goriot Baba’nın cenazesinde, pansiyonda tanıdığı bir iki kişi dışında kimse yoktur.
Genç Werther’in Acıları (Goethe)
Werther, büyük kentin yarattığı ruhsal çöküntüden doğaya kaçarak Wahlheim’e yerleşen aydın bir gençtir. Orada tanıştığı soylu bir ailenin güzel kızı Lotte’ye âşık olur. Lotte de kayıtsız değildir bu aşka; ama Albert’le nişanlıdır ve verilen sözler, ahlaki değerler önemlidir. Lotte, Albert ile evlenir. Werther ise bir aile dostu olarak yer alır yanlarında. Ne var ki aşk ve dostluk arasındaki sınır çizgisi zayıftır. Sınırı geçmekten korkan Lotte, bir daha görüşmemeleri gerektiğini bildirir genç adama. Werther’in bu acıya dayanması ise imkânsızdır. Lotte’ye bir mektup yazar: “Silahlar dolu. Saat on ikiyi vuruyor. Alınyazısı bu, önüne geçilmez. LotteI Elveda Lotte! Elveda!” sözleriyle son verir mektubuna ve yaşamına.
Faust (Goethe)
Faust, zamanın bütün bilimlerini tahsil edip bitirmiştir. Fakat görmektedir ki; gerçeği bulma sahasında bütün bu bildiği şeyler kendisini bir adım bile ileriye götürmemiştir. Son bir umut olarak, kendisini büyücülüğe vermiştir. Ruh kuvveti sayesinde arzu ettiği bilgileri elde edebileceğini ummaktadır. Gökte Tanrı ile Şeytan aralarında bir bahse tutuşmaktadırlar. Şeytan Faust’u kolayca baştan çıkartacağını onu asli kaynağından uzaklaştırıp, sapıklığa sürükleyebileceğini iddia etmektedir. Tanrı ise, insanın yaradılış itibarı ile iyi olduğunu ve yeryüzünde bir gaye için çalışırken yanılabileceğini, fakat şeytan araya girse bile yine kendi ruhunun iyiliği sayesinde doğru yolu bulabileceğini bilmektedir. Bu itibarla şeytanı Faust üzerinde deneme yapmakta serbest bırakmıştır. Faust, büyücülükle uğraşırken, alışılmış şekilde, ruh çağırmaya başlar. Bu çağırmaların birinde Mefisto karşısına çıkar. Faust, hayattan bezgindir. Hiçbir şeyden tat almamaktadır. Oysa Mefisto, ona parlak vaatlerde bulunmaktadır. Nihayet aralarında bir sözleşme yapılır. Faust der ki; beni istediğin yere götür. Eğer bir an gelip ben, zamana, “dur geçme, ne kadar güzelsin” diyecek kadar bir mutluluk duyarsam, artık ölmeye razı olurum. Bu bahislerden sonra Mefisto, mel’un teşebbüslerine başlar. O ana kadar kitapların içine kapalı kalmış Faust’u küçük ve büyük alemlerde dolaştırır. Sefil meyhanelerden, en lüks saraylara kadar her yeri gezdirir. Bir taraftan da Faust’u türlü içkilere alıştırır. Bir büyücü kadına hazırlattığı aşk içkisini Faust’a içirdikten sonra, onun karşısına masum Margaret’i çıkarır. Faust, 25 yaşındaki bir gencin heyecanı ile kızcağızı sever. Kız da masum duygularla bu aşka karşılık verir. Bu yüzden rahatça baş başa kalabilmeleri için annesinin fincanına Faust’un verdiği zehri damlatır. Kadıncağız ölür. Margaret, Faust’dan olan çocuğunu boğar. Bu yüzden Margaret’in kardeşi de Faust tarafından öldürülür. Böylece Faust’un eli kana bulanır. Margaret’i hapisten kurtarma denemesi de başarılı olmaz. Araya Yunan güzeli Helena girer. Faust ona da âşık olur. Fakat aradığı mutluluğu burada da bulamaz. Nihayet İncil’in bir sözüne göre düşünmeye başlar. Yani yaradılışın ilk eseri “söz” müdür, “anlam” mıdır, “faaliyet” midir? Faust, beşeri mutluluğu faaliyette bulur. Bir bataklık sahayı bayındır haline getirmeyi tasarladığı anda bir nevi murada erer ve zamana “Dur geçme, çok güzelsin.” der.
Madam Bovary (Gustave Flaubert)
Charles Bovary, orta halli bir ailenin oğludur. Annesi oğluna ne kadar düşkünse babası da o kadar ilgisizdir. Annesinin kendisine düşkünlüğü nedeniyle arkadaşlık ilişkilerinde zorluk çeker ve annesi onu sürekli yönlendirmektedir. Charles annesini baskısıyla tıp okur ve dul bir kadınla evlenir. Kısa bir süre sonra Charles’ın hasta karısı ölür. Bu arada Charles bir çiftlikte Roualut Baba’ya bakmaktadır. Bu çiftlikte tanıştığı Roualut Baba’nın kızı Emma ve Charles arasında bir yakınlaşma başlar ve evlenirler. Emma Bovary, zengin olma hayalleriyle yıllar geçtikçe bunalıma girer. Charles karısı için çok üzülmektedir ve hava değişikliğinin iyi geleceğini düşünerekten Yonville’e taşınmaya karar verirler. Başta çok mutlu olan evlilikleri Emma Bovary’nin avunmaması nedeniyle gittikçe kötüleşir. Zengin olma hayalleri onu mutsuzluğa itmektedir. Güzelliğinin yanında iyi bir eğitim alması ve terbiyesi ile çevresindekileri etkilemeye başlar. Genç ve yakışıklı Leon da bunların arasındadır, ama Madam Bovary’den beklediği karşılığı bulamaz ve böylece Yonville’i terk eder. Kısa bir süre sonra Emma, Rodolphe adlı bir adama âşık olur ve onunla ilişkiye girer. Rodolphe için her tür fedakârlığı göze alır ve o kadar çok para harcar ki, son olarak elinde sadece imzaladığı senetler kalmıştır. Bu ilişki Emma’ya zarar vermeye başlamıştır. Rodolphe Emma’yı terk eder ve Emma ciddi bir bunalıma girer. Charles karısını iyileştirmek için her türlü çareye başvurmuştur; fakat sonuç alamamıştır. Ödenmeyen senetler sonucunda evlerine haciz konur. Sonunda aşk acılarıyla kıvranarak romantik düşlerini yitiren, her şeyden duyduğu korku ve pişmanlık içinde bu acılara dayanamayan Emma Bovary ilaç içerek intihar eder. Önceleri karısının intihar etme nedenini anlayamayan kocası Charles, bir gün Madam Bovary’nin sevgililerinden gelen mektupları görür. Gerçeği anlar. Bu üzüntüye dayanamaz, kısa sürede ölür. Roman, Emma’nın olduğu kadar Fransa’da 19. yüzyılın başında doğan kuşağın; hayalden ve yanılsamadan düş kırıklığına uzanan yolunun anlatısıdır bir bakıma. Konusu gerçek yaşamından alınan roman, ahlaka aykırı bulunarak mahkemeye verilmiş, daha sonra aklanmıştır.
Anna Karenina (Tolstoy)
Anna Karenina, Rus aristokrasisine mensup şık ve güzel bir kadındır. Kibarlığı ve saygıdeğer kişiliği ile çevresinde hayranlık uyandırmaktadır. Kocası, yüksek bir devlet memurudur. Anna Karenina’nın monoton bir evlilik hayatı vardır; bütün mutluluğu evinde /e çok sevdiği çocuğunda bulmaktadır. Bir gün, Anna Karenina’ya, ağabeyi ile yengesinin aralarının açıldığı haberi gelir. Anna, onları barıştırmak için Vloskova’ya gider. Orada Vronski adında yakışıklı, genç bir kontla tanışır. Kontun, Anna’nın akrabası Dİan bir genç kızla seviştiği haberi ortalıkta dolaşmaktadır. Aslında Kont Vronski, ilk görüşte Anna’ya Hayran olmuş ve genç kadına kur yapmaya başlamıştır. Önceleri ilgisiz davranmaya çalışan Anna, bir süre sonra dayanamaz, Vronski’nin aşkına karşılık ı/erir. Bu durum birçok dedikoduya neden olur. Genç kadın bunları umursamaz. Hatta durumu, kocasına bile anlatır. Ağırbaşlı, dedikodudan korkan bir adam olan kocası, karısının itirafları karşısında sarsılır, ama belli etmez. Çevreye karşı itibarlarının sarsılmaması için boşanmayı reddeder. Kocası, Anna’ya, çocuğunun geleceğini düşünerek bu ilişkiye son vermesini ister. Fakat Anna, Vronski’yle birlikte İtalya’ya kaçar. Anna ile Vronski İtalya’da gözlerden ırak yaşarlar. Dönüşlerinde hiç kimse onlarla arkadaşlık yapmak istemez; dışlanırlar. Bu durum Anna’nın sinirlerini iyice bozar. Sevgilisiyle aralarında huzursuzluk başlar. Vronski de kayıtsız, içedönük bir kişi olmuştur. Anna, Vronski’nin artık kendisini sevmediğini düşünmeye başlar, iyice bunalıma girer. Yaptıklarından büyük pişmanlık duyar ve sonunda intihar eder. Anna’nın ölümünden sonra Vronski de manevi bir çöküntü içine girer. Çareyi orduya yazılmakta bulur. Sonuç olarak yaşlı bir erkekle evlendirilmiş Anna Karenina, genç subay Vronski ile içine sürüklendiği ilişkiyi evlilikle sonuçlandıramaz. Roman, Anna Karenina’nın, sosyetedeki statüsünü gözden çıkaramadığı için mi, yoksa aristokrasinin temelinde kurulu “ideal aile tipinde, bireyin bütünlüğünü koruyan o büyük “organizasyonda”, kadına ev hanımı anne rolünün ötesinde bir sosyal varoluş alanı tanımayan muhafazakâr anlayıştan ötürü mü bu evliliği gerçekleştiremediğini sorguluyor.
Savaş ve Barış (Tolstoy)
Yazar, bu romanda tarih, savaş ve savaşın aktörleri konusunda kendine özgü kavrayışını sergiler. Tolstoy, kendisinin de mensubu olduğu Çarlık Rusyası aristokrasisinin zaaf ve çelişkilerini, Rus halkının bakış açısından, ele alır. Savaşın yıkımlarını, soylu sınıfın geçirdiği sarsıntıyla bağlantılı olarak sunarken, tarih-birey ilişkisinde (Nikolay Rostov – Nataşa – Sofia – Piyotr Bozukov – Prens Andrey), bireye hep acıların düştüğünü söyler. Ona göre; “İnsan Tanrıya inanmıyorsa, bu acılara katlanması olanaksızdır.” Tarih ve savaşlarla inancın evrenini karşı karşıya getiren bu anlayış, bu romanı bitirdikten sonra ilk ve en derin bunalımını yaşayacak olan Tolstoy’un kendi bölünmüş dünyasının da bir yansımasıdır.
Suç ve Ceza (Dostoyevski)
Dünya edebiyatının en çok okunan, en büyük romanlarından biri olarak kabul edilir. Sefalet içinde yaşayan, üniversite ile ilişkisi kesilmiş genç Raskolnikov, kendince bir kuram geliştirir ve hem kendisinin hem de yakınlarının sıkıntısına bir anda son vermek için, yaşamayı hak etmediğini düşündüğü, yaşlı, hastalıklı, insafsız, kaçık bir tefeci kadını öldürmeye karar verir. Dostoyevski, ilk bakışta bir polisiye romanı çağrıştıran bu metinde, insan ruhunu bir kez daha büyük bir sınav ile karşı karşıya getirir. Bizce yaşamayı hak etmediğine inandığımız bir insanı, kendi açımızdan geçerli nedenlerle öldürmek, aklın gerekçeleri ile ruhun sesini susturmak mümkün müdür? Rus kırsalına, aristokrasiye ve köylüye yönelen Tolstoy’dan farklı olarak, büyük kentin (Petersburg’un) karanlıkları içinde bir çıkış yolu arayan yalnız ve tecrit edilmiş insanların yolunu aydınlatmaya çalışan Dostoyevski, Raskolnikov’un işlediği suçun peşinde, varoluşun derinliklerinde dolaştırır okuru.
Yüzbaşının Kızı (Puşkin)
Konusu on sekizinci yüzyılın ikinci yarısında Rusya’yı tehdit eden Kazak ve köylü isyanları döneminde geçen tarihsel bir roman. Tarihsel roman “geleneğine” göre kısa sayılabilecek bu metin, edebiyat tarihçilerince Tolstoy’un “Savaş ve Barış”ının öncüsü sayılmaktadır. Sadece ülkemizde değil, Rusya dışında da şiirleriyle bilinen ve Rus dilinin ve edebiyatının yepyeni bir aşamaya geçmesinde önayak olan Puşkin, isyancı Pugaçov ile soylu sınıf üyesi genç bir subayın kaderlerini bu tarihsel fonda birbirine düğümlerken, Rus edebiyatının en iyi tarihsel romanlarından birini dünya okuruna armağan etmiştir.
Ana (Gorki)
Roman, 1905 Rus Devrimi’nin eşiğindeki Rusya’nın genel bir panoramasını yansıtır. Romanın kahramanı ana Pelagiya Nilovna, oğlunun siyasal bir militan olduğu gerekçesiyle tutuklanmasının ardından, kendisini sosyalizme adar. Gorki, roman kahramanını gerçek bir kişiden, bir gösteri sırasında oğlunun tutuklanmasının ardından bütün Rusya’yı dolaşarak devrimci broşürler dağıtan Anna Zalomova’dan esinlenerek meydana getirmiştir.
Ölü Canlar (Gogol)
Bir işadamı olan, “orta sınıftan sayılabilecek” Çiçikov, ölmüş ama resmi kayıtlara geçmemiş “serfler” satın alıp kâğıt üzerinde yaşayan bu “hayaletleri” pazarlar. Ahlaki olmayan bir para kazanma yolu ve yozlaşma teması üzerine kurulu bu roman, dünya edebiyatında eşi örneği az bulunur bir “hiciv” klasiği olmuştur. Günümüz dünyasına bakıldığında şaşırtıcı bir güncellik kazanan romanda, Gogol, acılarla dolu bir yolda kapitalizme geçiş sürecindeki Rusya’da, çürütmekte olan, köhneleşmiş toprak köleliği sisteminin insan onuruna aykırılığını gözler önüne serer.
Babalar ve Oğullar (İvan Sergenyeviç Turgenyev)
Bazarov arkadaşı Arkady’nin teklifini kırmayar akonunla tatilini geçirmek için üniversiteyi bitirdikten sonra Arkady’nin babasının, Nikolay Petroviç, yönettiği çiftliğe giderler. Burada Bazarov bilimsel araştırmalarına daha fazla eğim vereceğine ve araştırmalarında kullanacağı daha iyi denekler bulacağından dolayı sevinçlidir. Fakat günleri pek de umduğu gibi geçmemektedir; Arkady’nin amcası Pavel Petroviç’le tartışarak, ona gerçekleri göstermeğe çalışmaktadır. Fakat Pavel de dişli bir tartışmacıdır. Tartışmalar sabah akşam sürmekte ve arada sırada kalan sürelerde, genelde sabah erken saatlerde, böcek toplamaya çıkabilmektedir. Diğer zamanlarda bunların üzerinde çalışmaktadır. Akşam yatmadan önce ise arkadaşı ile dertleşmekte ve onunla tartışmaktadır. Bu sıralarda Fenitçka ile tanışmıştır. Katya’nın yanında yardımcı olan Fenitçka’nın ona karşı platonik bir aşkı vardır. Pavel’le tartışmaların kızıştığı günlerden bir gün Bazarov’u düelloya davet etmiştir. Sorun ise Pavel’in ölümcül olmayan yaralanmasıyla çözümlenmiştir. Bu durumda burada daha fazla kalamayacağını anlayan Bazarov, soluğu yakında yaşayan ailesinin yanında alır. Fakat sıkıntısı burada da geçmemiştir. Buradan ise Arkady ile kasabada tanıştığı Anna Sergenyevra’yı ziyaret etmeye karar verir. Bu ziyaret de pek fazla uzun sürmez. Arkady, Anna’nın kız kardeşi ile günlerini geçirirken Bazarov da Anna ile dolaşmaktadır. Fakat ona olan sevgisini açıklayamaz. Buna inançlarının engel olduğunu bilmektedir. Ve oradan da ayrılmak zorunda kalmıştır. Tekrardan ailesinin yanına gider, burada yakın köylerden gelen hastalarla ilgilenmekte ve araştırmalarına devam etmektedir. Bir gün çevre köylerden gelen tifüslü bir hasta ile ilgilenirken o da hastalığı kapar, zamanının az olduğunu bilmekle birlikte acı çekmektedir. Tek çare ölümü beklemektir. Bu sırada Anna, kendi doktorunu getirir fakat iş işten çoktan geçmiştir ancak onunla konuşacak birkaç dakikadan fazla bir ömrü kalmamıştır. Ve Bazarov gözlerini Anna’nın kollarında dünyaya kapatır. Bundan sonra Anna, Rus bir politikacıyla; Katya, Arkadiy Petroviç ile Fenitçka ise Nikolay Petroviç ile evlenir.
Fareler ve İnsanlar (John Steinbeck)
George ve iri yarı saf arkadaşı Lennie, yersiz yurtsuz kişilerdir. Dünyada tek sahip oldukları şey, aralarındaki dostluk ve hayalleridir. Bu ikisi Soledad kasabasının çiftliğinden bir iş haberi alırlar ve hemen yola koyulurlar. Oraya vardıklarında çiftliğin patronu bunları pek de iyi karşılamaz. Zamanla patronun oğlu Curley ve düşkün karısı bu ikisinin başına bela olur. Çiftlikte akşamüstü iş bittikten sonra nal oyunu oynanır. O sırada Lennie samanlıkta Slim’in ona verdiği köpekle oynuyordur. Ama daha önce fareyi severken öldürdüğü gibi bu köpek yavrusunu da oracıkta aşırı sevmekten öldürmüştür. Daha sonra Lennie’nin yanına Curley’nln karısı gelir. Lennie, tuttuğu saçı bırakmadığı için kadın korkuya kapılmıştır ve çığlıklar atarak samanlığı ayağa kaldırır. Lennie’de buna sinirlenerek kadının ağzını kapatır ve onu nefessizlikten öldürür. Oradan hızlıca kaçar. Lennie çocuk ruhlu olduğu için kendini savunması çok zordur. George kahrolurken Lennie’nin saklandığı yere gelmiştir bile. Lennie elindeki küçük ölü köpek yavrusuyla onu beklemektedir. George Lennie’nin arkasına ona hüzünlü hüzünlü bakar. Lennie sahip olacakları evi ve bakacağı tavşanları hayal ederken bir el silah sesi duyulur. Curley ve çalışanlar yanlarına geldikleri zaman Lennie’yi yerde ölü olarak yattığını görürler ve George’a şaşkın şaşkın bakarlar.
Oliver Twist (Charles Dickens)
Bir yetimhanede büyüyen yetim Oliver Twist ve diğer çocuklar, açlık çekmektedir. Yetimhane müdürü Mr. Bumble, Oliver’ı bir “sorun çıkarıcı” olarak mimlemiştir ve yetimhane kuruluyla birlikte onu herhangi bir isteyenin yanına çırak olarak vermeye karar verirler; ancak Oliver kaçmayı başarır ve Londra’nın yolunu tutar. Şehrin kenar mahallelerinden birinde aç ve yorgun dolaşırken kurnaz Dodger İle tanışır ve kendini Fagin’in yönettiği yankesici çocuklar çetesinin içinde bulur. Ayrıca merhametsiz Bili Sykies, onun kız arkadaşı Nancy ve köpeği Sykies ile tanışır. Oliver’ın başından birçok olay geçer ve sonunda Mr. Brownlow ile birlikte yükselen güneşe doğru uzaklaşırlar. Artık gelecek güzel günler onu beklemektedir.
TÜRK EDEBİYATINDA SANATÇILARIN UNVANLARI
- Istırap şairi: Fuzuli,
- Sultanü’ş-şuara (şairler sultanı): Baki
- Hiciv üstadı: Nefi
- Hacı kalfa: Kâtip Çelebi
- Zevk-eğlence şairi: Nedim
- Lale devri şairi: Nedim
- Vatan şairi: Namık Kemal
- Hürriyet şairi: Namık Kemal
- Şair-i Azam: Abdülhak Hamit Tarhan
- Tezatlar şairi: Abdülhak Hamit Tarhan
- Üstat: Recaizade Mahmut Ekrem
- Mistik şair: Necip Fazıl Kısakürek
- Milli şair/Türk şairi: Mehmet Emin Yurdakul
- Sokağı getiren romancı: Hüseyin Rahmi Gürpınar
- Server Bedii: Peyami Safa
- Ağıtlar şairi: Recaizade Mahmut Ekrem
- Bayrak şairi: Arif Nihat Asya
- Evler şairi: Behçet Necatigil
- Çimdik: Yusuf Ziya Ortaç
- Kirpi: Refik Halit Karay
- Yazı makinesi: Ahmet Mithat Efendi
- Ölüm şairi: Cahit Sıtkı Tarancı
- İstanbul öykücüsü: Sait Faik Abasıyanık
- Halikarnas Balıkçısı: Cevat Şakir Kabaağaçlı
- Deli Ozan, Çamdeviren: Faruk Nafiz Çamlıbel
- İstanbul şairi: Yahya Kemal Beyatlı
- Ümmetçi şair: Mehmet Akif Ersoy
- Sokağı şiire getiren şair: Orhan Veli Kanık
- Anadolu şairi: Ömer Bedrettin Uşaklı
KURTULUŞ SAVAŞINI İŞLEYEN YAZARLAR VE ROMANLAR
- Aka Gündüz: Dikmen Yıldızı
- Attila İlhan: Kurtlar Sofrası, Sırtlan Payı
- Halide Edip Adıvar: Ateşten Gömlek, Vurun Kahpeye
- Hasan İzzettin Dinamo: Kutsal İsyan
- İlhan Tarus: Vatan Tutkusu, Hükümet Meydanı, Var Olmak
- İlhan Selçuk: Yüzbaşı Selahattin’in Romanı
- Kemal Tahir: Yorgun Savaşçı, Esir Şehrin İnsanları, Esir Şehrin Mahpusu
- Mehmet Rauf: Halas
- Mithat Cemal Kuntay: Üç İstanbul
- Peyami Safa: Sözde Kızlar, Biz İnsanlar
- Samim Kocagöz: Kalpaklılar, Doludizgin
- Talip Apaydın: Toz Duman İçinde, Vatan Dediler, Köylüler
- Tarık Buğra: Küçük Ağa, Küçük Ağa Ankara’da
- Yakup Kadri Karaosmanoğlu: Yaban, Ankara, Sodom ve Gomore
ANADOLU’YU ANLATAN YAZARLAR VE ROMANLARI
Güney Anadolu, Toroslar ve Çukurova Yöreleri
- Orhan Kemal: Vukuat Var, Hanımın Çiftliği, Kanlı Topraklar, Bereketli Topraklar Üzerinde
- Yaşar Kemal: Teneke, Ortadirek, İnce Memed, Yer Demir Gök Bakır, Ölmez Otu, Demirciler Çarşısı Cinayeti
Orta Anadolu
- Fakir Baykurt: Yılanların Öcü, Irazca’nın Dirliği, Kaplumbağalar, Tırpan, Amerikan Sargısı
- Kemal Tahir: Sağır Dere, Kör Duman, Rahmet Yolları Kesti, Yedi Çınar Yaylası, Köyün Kamburu, Büyük Mal
- Talip Apaydın: Sarı Traktör, Yarbükü, Ortakçının Oğlu, Define, Yoz Duvar
Ege Bölgesi
- Necati Cumalı: Tütün Zamanı, Yağmurlar ve Topraklar, Susuz Yaz
- Samim Kocagöz: Yılan Hikâyesi, Bir Karış Toprak
Doğu Anadolu
- Ferid Edgü: Kimse, O
- Kemal Bilbaşar: Cemo, Memo
- Ömer Polat: Mahmudo ile Hazel, Saragöl
Güneydoğu
- Bekir Yıldız: Reşo Ağa, Kaçakçı Şahan
DOĞU-BATI ÇATIŞMASI, YANLIŞ BATILILAŞMA, TOPLUMSAL DEĞİŞMEYİ İŞLEYEN YAZARLAR VE YAPITLARI
I. TÜRK EDEBİYATINDA İLKLER
A. İSLAMİYET ÖNCESİ VE İSLAMİ DÖNEM (DİVAN VE HALK EDEBİYATI)
İslam öncesi ve İslam dönemi edebiyatı dediğimiz zaman bir geçiş döneminden söz etmemiz gerekir. Bu dönemde büyük oranda sözlü eser verilmiş olsa da özellikle İslamiyet sonrasında yazılı eserler de ortaya konmuştur.
- İlk alfabe: Göktürk (Orhun) alfabesi
- Bilinen ilk Türk şairi: Arpınçur Tigin
- İlk Türk yazarı: Yolluğ Tigin
- Bilinen en eski ve ilk destanımız: “Alp Er Tunga Destanı”
- Türkçenin ilk yazılı belgeleri: “Orhun Yazıtları” (Türk adının geçtiği ilk metindir bu yazıtlar. “Orhun Yazıtları”, söylev türünün ilk örneğidir.)
- İslami dönem Türk edebiyatının ilk edebi eser örneği: “Kutadgu Bilig”dir. İlk Türkçe didaktik şiirler bu yapıttadır. Aruz ölçüsünün kullanıldığı ilk yapıttır. İlk mesnevi örneğidir. İlk siyasetname örneğidir.
- İlk İslami Türk destanı: “Satuk Buğra Han Destanı”
- Sagu türünün ilk örneği: “Alp Er Tunga Sagusu”
- Türkçenin bilinen ilk sözlüğü: “Divanü Lü- gati’t-Türk”
- Dede Korkut’tan ilk bahseden: “Camiü’t- Tevarih” adlı yapıtında ünlü tarihçi Reşidüddin’dir. Arap harfleriyle ilk neşreden Kilisli Muallim Rıfat Bilge’dir. Yeni harflerle ilk neşrini yapan Orhan Şaik Gökyay’dır.
- Türkçe ilk manzum mevlit metnini yazan: Ahmedi
- Divan sahibi ilk sanatçı: Yunus Emre
- Divan edebiyatının ilk temsilcisi: Hoca Dehhani
- Tasavvuf konusunda yazılan ilk eser: “Divan-ı Hikmet”
- Edebiyatımızın ilk aşk mesnevisi: Şeyyat Hamza’nın “Yusuf u Züleyha”sı
- Anadolu Türkçesiyle yazılan ilk eser: Ahmet Fakih’in yazdığı “Çarhname”si
- İlk gezi eserlerimiz: Seydi Ali Reis’in “Miratü’l- Memalik”i / Babürşah’ın “Babürname”si
- Antoloji türünün ilk örneği: Ömer b. Mezid’in 1437’de hazırladığı “Mecmuatü’t – Nezair”
- Süslü nesrin ilk temsilcisi: Sinan Paşa
- İlk şehrengiz: Mesihi
- Hamse sahibi ilk sanatçı: Ali Şir Nevai
- İlk edebi mektup: Fuzuli’nin “Şikâyetname”si
- Anadolu sahasında hamse sahibi ilk sanatçı: Hamdullah Hamdi
- İlk bibliyografya yazarımız: Kâtip Çelebi – “Keşfü’z- Zünun”
- Şairlerle ilgili yazılan ilk tarafsız ve alfabetik tezkire: Latifi
- İlk şairler tezkiresi: Ali Şir Nevai’nin “Mecalisü’n-Nefais”i
- Anadolu sahasında ilk şuara tezkiresi: Sehi Bey’in “Heşt Behişt”i
- İlk edebi anı: Babürşah’ın “Babürname”si
- Divan edebiyatında çocuklar için yazılan ilk eser: Nabi’nin “Hayriye”si
- İlk şarkı örnekleri: Naili
- Matbaada basılan ilk yapıt: “Vankulu Lügati”
- Türkçe ilk mevlit: Süleyman Çelebi’nin “Vesiletü’n-Necat” adlı yapıtı
B. TANZİMAT EDEBİYATI
Tanzimat edebiyatı, Tanzimat Dönemikültürel ve siyasi hareketlerinin sonucu olarak ortaya çıkmış edebiyat akımı. 3 Kasım1839’da[1] Mustafa Reşid Paşa tarafından ilan edilen Gülhane Hattı Hümayunu da denilen yenileşme beratının yürürlüğe konmuş olmasından doğmuştur. Bu olay daha sonraları Tanzimat Fermanı olarak adlandırılacak, gerek siyasî alanda gerek edebî ve gerekse toplumsal hayatta batıya yönelmenin resmi bir belgesi sayılacaktır. Şinasi ile Agah Efendi’nin birlikte çıkarmış olduğu Tercüman-ı Ahval bu edebiyatın başlangıcı olarak kabul edilir.
- İlk edebi ve felsefi çeviri: Münif Paşa’nın “Muhaverat-ı Hikemiye”si
- İlk çeviri roman: Yusuf Kemal Paşa’nın Fransız yazar Fenelon’dan çevirdiği “Telemak” adlı roman
- İlk resmi gazete: Takvim-i Vekayi (1831)
- İlk yarı resmi gazete: Ceride-i Havadis (1840)
- Batılı anlamda ilk günlük örneği: Direktör Ali Bey’in yazdığı “Seyahat Jurnali”
- İlk Türk gazetecisi: Şinasi
- Batılı anlamda ilk tiyatro yapıtı: Şinasi’nin “Şair Evlenmesi”
- Noktalama işaretlerini düzyazıda ilk kez kullanan: Şinasi
- İlk makale: Şinasi’nin Tercüman-ı Ahval gazetesindeki “Mukaddime” başlıklı yazısı
- İlk özel gazete: Şinasi ve Agâh Efendi’nin çıkardığı Tercüman-ı Ahval
- Batılı anlamda ilk fabl örneklerini yazan: Şinasi
- İlk tezli roman örneği: Nabizade Nazım’ın “Zehra” adlı yapıtı
- Sahnelenen ilk tiyatro yapıtı: Namık Kemal’in “Vatan yahut Silistre”si
- İlk hikâye denemesi: Emin Nihat Bey’in “Müsameretname”si
- İlk öykü örnekleri: Ahmet Mithat Efendi’nin “Letaif-Rivayet”i
- Batılı anlamda ilk eleştiri yazısı ve yapıtı: Namık Kemal’in “Lisan-ı Osmanî Edebiyatı Hakkında Bazı Mülahazat-ı Şamildir” yazısı, ilk eleştiri yapıtı “Tahrib-i Harabat”
- İlk edebi roman: Namık Kemal’in “İntibah” adlı romanı
- İlk tarihi roman: Namık Kemal’in “Cezmi”si
- İlk köy şiiri: Muallim Naci’nin yazdığı “Köylü Kızların Şarkısı”
- İlk kafiyesiz şiir: Abdülhak Hamit Tarhan’ın yazdığı “Validem”
- Yabancı ülkede geçen bir macerayı anlatan ilk tiyatro yapıtı: Abdülhak Hamit Tarhan’ın “Finten”i
- Aruzla yazılan ilk manzum tiyatro yapıtı: Abdülhak Hamit Tarhan’ın “Eşber”i
- Heceyle yazılan ilk manzum tiyatro yapıtı: Abdülhak Hamit Tarhan’ın “Nesteren”i
- İlk pastoral şiir: Abdülhak Hamit Tarhan’ın “Sahra”sı
- İlk edebiyat teorisi yapıtı: Recaizade Mahmut Ekrem’in “Talim-i Edebiyat”ı
- İlk polisiye roman: Ahmet Mithat Efendi’nin “Esrar-ı Cinayet” adlı romanı
- Türk romancılığında ilk alafranga tip: Ahmet Mithat Efendi’nin roman kahramanı olan Felatun Bey
- Batılı anlamda ilk antoloji: Ziya Paşa’nın üç ciltlik “Harabat”ı
- Türk tiyatrosunda Batı’dan eser uyarlamayı ilk kez yapan: Ahmet Vefik Paşa
- Türkçe sözlük adını ilk kullanan, ilk yerli roman olan “Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat”ı yazan: Şemsettin Sami
- İlk tarih ve coğrafya ansiklopedimiz: Şemsettin Sami’nin yazdığı “Kamusü’l Alam”
- İlk köy romanı: Nabizade Nazım’ın “Karabibik”i
- İlk realist roman: Recaizade Mahmut Ekrem’in “Araba Sevdası”
- Çocuklara yönelik ilk dergi: 1869’da çıkan Mümeyyiz
- Edebiyat tarihi adıyla yazılan ilk eser: Abdülhalim Memduh’un “Tarih-i Edebiyat-ı Osmaniye”si
- İlk kadın romancı: Fatma Aliye Hanım
- Tanzimat’tan sonraki edebiyatımızın ilk kadın şairi: Nigar Hanım
- İlk mizah dergisi: Teodor Kasap’ın çıkardığı Diyojen
- İlk mizahi sözlük: Direktör Ali Bey’in “Lehçetü’l-Hakayık”ı
- İlk psikolojik roman denemesi: Nabizade Nazım’ın “Zehra”sı
- İlk dergi: Münif Paşa’nın çıkardığı Mecmua-ı Fünun
C. SERVETİFUNUN EDEBİYATI VE FECRİATİ EDEBİYATI
- İlk edebi beyannameyi yayımlayan: Fecriati Topluluğu
- İlk mensur şiir: Halit Ziya’nın “Mensur Şiirler”i
- İlk psikolojik roman: Mehmet Rauf’un “Eylül” romanı
- Sone’yi ilk kez kullanan: Süleyman Nesip
- Anjambmanı ilk kullanan şair: Tevfik Fikret
- Çocuklar için yazılmış ilk şiir kitabı: Tevfik Fikret’in “Şermin” yapıtı
- İlk önemli fıkra yazarı: Ahmet Rasim
D. MİLLİ EDEBİYAT VE CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI
- İlk çocuk romanı: Mahmut Yesari’nin “Bağrı Yanık Ömer” yapıtı
- Röportaj türünün ilk örneği: Ruşen Eşref Ünaydın’ın “Diyorlar ki” adlı yapıtı
- Batılı anlamda ilk edebiyat tarihi: Fuat Köprülü
- “Milli Edebiyat” ifadesi ilk kez kullanılan: Genç Kalemler
- Türk sözcüğünü ilk kullanan şair: Mehmet Emin Yurdakul
- Dış Türkleri konu alan ilk roman: Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun “Gönül Hanım” adlı romanı
- Cumhuriyet dönemi köy romancılığının ilk örneği: Yakup Kadri’nin “Yaban” romanı
- İlk Türk sosyologu: Ziya Gökalp
- “Orhun Abideleri”nden ilk söz eden Türk: Necip Asım (İkdam gazetesi 200.sayı)
- İlk otobiyografik roman: Peyami Safa’nın “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” (Dünya roman tarihinde kahramanın adı verilmeyen ilk romandır.)
- İlk TDK roman ödülü: “Suçumuz İnsan Olmak” (1957) adlı yapıtıyla Oktay Akbal
- İlk TDK şiir ödülü: “Delice Böcek” şiiriyle Fazıl Hüsnü Dağlarca
- Batı nazım şekillerini ilk defa kullanan şairimiz: Edip Ayel (1894-1957)
- İlk fütürist (gelecekçi) sanatçımız: Ercüment Behzat Lav
- Köyden şehre göçü ilk kez işleyen: Orhan Kemal
- Heceyle yazılmış, sanat değeri taşıyan ilk manzum piyes: Yusuf Ziya Ortaç’ın “Binnaz” adlı oyunu
- İlk postmodern roman: Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar” adlı romanı
- İlk monolog tarzıyla yazılmış ilk roman: Adalet Ağaoğlu’nun “Bir Düğün Gecesi” romanı
- Hikâyede gerçek anlamda Anadolu’yu işleyen ilk yazar: Refik Halit Karay
- Serbest ölçüyü kullanan ilk şair: Nazım Hikmet
- Tiyatroda ilk kadın oyuncu: Afife Jale (Hüseyin Cahit’in yazdığı “Yamalar” adlı oyunda oynamıştır.)
- İlk epik tiyatro: Haldun Taner’in “Keşanlı Ali Destanı” adlı yapıtı
II. DÜNYA EDEBİYATINDAKİ İLKLER
- İlk roman örneği: Rebelais – “Gargaunta”
- İlk modern roman: Cervantes – “Don Kişot”
- İlk tarihi roman: W.Scott – “Waverley”
- İlk psikolojik roman: Madam de La Fayette – “Princesse de Cleves”
- İlk öykü örneği: G. Boccacio – “Decameron”
- Olay öyküsünün öncüsü: Guy de Maupassant
- Durum/Kesit öyküsünün öncüsü: A. Çehov
- Deneme türünün kurucusu: Montaigne
- Deneme türünün ikinci ismi: Bacon
- İlk biyografi yazarı: Plutarkhos
- Tarih türünün kurucusu: Heredot
- İlk büyük destan şairi: Homeros
- İlk trajedi sanatçısı: Aiskhylos
- İlk büyük komedya sanatçısı: Aristophanes
- İlk anı yazarı: Ksenophon – “Anabasis”
- İlk özdeyiş yazarı: La Rochefaucault
- En eski ve ünlü hatipler: Demosthenes, Çiçero, Bousset
- İlk fabl örneği (Batı): Aisopos (Ezop) – “Fabllar”
- İlk fabl örneği (Doğu): Beydaba – “Kelile ile Dimne”
- İlk lirik şair: Sappho
- Pastoral şiirin kurucusu: Theokritos
- Didaktik şiirin kurucusu: Hesiodos
- İlk mensur şiir: Baudelaire – “Küçük Mensur Şiirler”
- Klasisizmin kuramcısı: Boileau – “Şiir Sanatı”
- Romantizmin kuramcısı: Victor Hugo – “Cromvell” yapıtının ön sözü
- Dramın kurallarını belirleyen: Victor Hugo
- İlk realist roman: G. Flaubert – “Madam Bovary”
- Natüralizmin kuramcısı: Emile Zola
- Dünyada bilinen ilk destan: Sümerlerin “Gılgamış Destanı”
TÜRK EDEBİYATINDA SANATÇILARIN UNVANLARI
- Istırap şairi: Fuzuli,
- Sultanü’ş-şuara (şairler sultanı): Baki
- Hiciv üstadı: Nefi
- Hacı kalfa: Kâtip Çelebi
- Zevk-eğlence şairi: Nedim
- Lale devri şairi: Nedim
- Vatan şairi: Namık Kemal
- Hürriyet şairi: Namık Kemal
- Şair-i Azam: Abdülhak Hamit Tarhan
- Tezatlar şairi: Abdülhak Hamit Tarhan
- Üstat: Recaizade Mahmut Ekrem
- Mistik şair: Necip Fazıl Kısakürek
- Milli şair/Türk şairi: Mehmet Emin Yurdakul
- Sokağı getiren romancı: Hüseyin Rahmi Gürpınar
- Server Bedii: Peyami Safa
- Ağıtlar şairi: Recaizade Mahmut Ekrem
- Bayrak şairi: Arif Nihat Asya
- Evler şairi: Behçet Necatigil
- Çimdik: Yusuf Ziya Ortaç
- Kirpi: Refik Halit Karay
- Yazı makinesi: Ahmet Mithat Efendi
- Ölüm şairi: Cahit Sıtkı Tarancı
- İstanbul öykücüsü: Sait Faik Abasıyanık
- Halikarnas Balıkçısı: Cevat Şakir Kabaağaçlı
- Deli Ozan, Çamdeviren: Faruk Nafiz Çamlıbel
- İstanbul şairi: Yahya Kemal Beyatlı
- Ümmetçi şair: Mehmet Akif Ersoy
- Sokağı şiire getiren şair: Orhan Veli Kanık
- Anadolu şairi: Ömer Bedrettin Uşaklı
KURTULUŞ SAVAŞINI İŞLEYEN YAZARLAR VE ROMANLARI
- Ahmet Hamdi Tanpınar: Sahnenin Dışındakiler
- Aka Gündüz: Dikmen Yıldızı
- Attila İlhan: Kurtlar Sofrası, Sırtlan Payı
- Halide Edip Adıvar: Ateşten Gömlek, Vurun Kahpeye
- Hasan İzzettin Dinamo: Kutsal İsyan
- İlhan Tarus: Vatan Tutkusu, Hükümet Meydanı, Var Olmak
- İlhan Selçuk: Yüzbaşı Selahattin’in Romanı
- Kemal Tahir: Yorgun Savaşçı, Esir Şehrin İnsanları, Esir Şehrin Mahpusu
- Mehmet Rauf: Halas
- Mithat Cemal Kuntay: Üç İstanbul
- Peyami Safa: Sözde Kızlar, Biz İnsanlar
- Samim Kocagöz: Kalpaklılar, Doludizgin
- Talip Apaydın: Toz Duman İçinde, Vatan Dediler, Köylüler
- Tarık Buğra: Küçük Ağa, Küçük Ağa Ankara’da
- Yakup Kadri Karaosmanoğlu: Yaban, Ankara, Sodom ve Gomore
ANADOLU’YU ANLATAN YAZARLAR VE ROMANLARI
Güney Anadolu, Toroslar ve Çukurova Yöreleri
- Orhan Kemal: Vukuat Var, Hanımın Çiftliği, Kanlı Topraklar, Bereketli Topraklar Üzerinde
- Yaşar Kemal: Teneke, Ortadirek, İnce Memed, Yer Demir Gök Bakır, Ölmez Otu, Demirciler Çarşısı Cinayeti
Orta Anadolu
- Fakir Baykurt: Yılanların Öcü, Irazca’nın Dirliği, Kaplumbağalar, Tırpan, Amerikan Sargısı
- Kemal Tahir: Sağır Dere, Kör Duman, Rahmet Yolları Kesti, Yedi Çınar Yaylası, Köyün Kamburu, Büyük Mal
- Talip Apaydın: Sarı Traktör, Yarbükü, Ortakçının Oğlu, Define, Yoz Duvar
Ege Bölgesi
- Necati Cumalı: Tütün Zamanı, Yağmurlar ve Topraklar, Susuz Yaz
- Samim Kocagöz: Yılan Hikâyesi, Bir Karış Toprak
Doğu Anadolu
- Ferid Edgü: Kimse, O
- Kemal Bilbaşar: Cemo, Memo
- Ömer Polat: Mahmudo ile Hazel, Saragöl
Güneydoğu
- Bekir Yıldız: Reşo Ağa, Kaçakçı Şahan
DOĞU-BATI ÇATIŞMASI, YANLIŞ BATILILAŞMA, TOPLUMSAL DEĞİŞMEYİ İŞLEYEN YAZARLAR VE YAPITLARI
- Ahmet Mithat Efendi: Felatun Bey’le Rakım Efendi
- Halide Edip Adıvar: Sinekli Bakkal
- Peyami Safa: Fatih-Harbiye, Sözde Kızlar
- Recaizade Mahmut Ekrem: Araba Sevdası
- Reşat Nuri Güntekin: Miskinler Tekkesi, Yaprak Dökümü
- Yakup Kadri Karaosmanoğlu: Sodom ve Gomore, Kiralık Konak
KASABA YAŞAMINI ANLATAN YAZARLAR VE YAPITLARI
- İlhan Tarus: Yeşilkaya Savcısı
- Reşat Nuri Güntekin: Yeşil Gece, Kavak Yelleri
- Sabahattin Ali: Kuyucaklı Yusuf
- Samim Kocagöz: Bir Şehrin İki Kapısı
OSMANLININ KURULUŞUNU ELE ALAN YAZARLAR VE YAPITLARI
- Kemal Tahir: Devlet Ana
- Tarık Buğra: Osmancık
ÖNEMLİ HİCİV SANATÇILARI VE YAPITLARI
- Şeyhi: Harname
- Fuzuli: Şikâyetname
- Nef’i: Siham-ı Kaza
- Ziya Paşa: Zafername
- Neyzen Tevfik: Azab-ı Mukaddes
EDEBİYATIMIZDA ÖNEMLİ ROMAN KAHRAMANLARI
Tanzimat Edebiyatı
- Araba Sevdası: Bihruz Bey, Periveş, Keşfi Bey
- Cezmi: Cezmi, Adil Giray, Perihan, Şehriyar
- İntibah: Ali Bey, Mahpeyker, Dilaşup
- Karabibik: Karabibik, Yosturoğlu, Koca İmam, Huri, Hüseyin, Eftalya
- Sergüzeşt: Asaf Paşa, Celal, Dilber, Taravet, Cevher
- Zehra: Zehra, Suphi, Sırrı Cemal
Servetifünun Edebiyatı
- Aşk-ı Memnu: Adnan Bey, Bihter, Behlül, Nihal, Firdevs Hanım
- Eylül: Necip, Suat, Süreyya
- Kırık Hayatlar: Ömer, Behiç, Vadide, Neyyir, Leyla, Selma
- Mai ve Siyah: Lamia, Ahmet Cemil, Hüseyin Nazmi
- Mürebbiye: Dehri Efendi, Matmazel Anjel, Şem’i, Sadri
- Şık: Şatırzade, Şöhret Bey, Madam Potiş
- Şıpsevdi: Meftun Bey, Edibe Hanım, Kasım Efendi
Milli Edebiyat
- Yaprak Dökümü: Ali Rıza Bey, Hayriye Hanım, Ferhunde, Leyla, Necla, Fikret
- Ateşten Gömlek: Ayşe, Peyami, Binbaşı İhsan
- Çalıkuşu: Feride, Kamuran, Doktor, Hayrullah Bey
- Handan: Neriman, Hüsnü Paşa, Refik Cemal
- Nur Baba: Nur Baba, Ziba Hanım, Nigar Hanım, Süheyla
- Sodom ve Gomore: Leyla, Necdet, Sami Bey
- Vurun Kahpeye: Aliye, Hacı Fettah, Tahsin Bey
- Yaban: Ahmet Celal, Emine, Mehmet Ali, İsmail
- Sinekli Bakkal: Rabia, Osman (Peregrini), Kız Tevfik, Emine, Vehbi Dede
- Yeşil Gece: Şahin, Kazım
Cumhuriyet Edebiyatı
- Aganta Burina Burinata: Mahmut, Halil Usta
- Anayurt Oteli: Zebercet
- Ayaşlı ve Kiracıları: Ayaşlı İbrahim, Hasan Bey, Buharalı Abdülkerim, Faika, Fuat, İffet Hanım, Şefik Bey
- Bereketli Topraklar Üzerinde: Yusuf, Köse Hasan, Pehlivan Ali
- Dokuzuncu Hariciye Koğuşu: Hasta Bir Çocuk, Nüzhet, Doktor Ragıp
- Fatih-Harbiye: Neriman, Faiz Bey, Şinasi, Macit
- Huzur: İhsan, Nuran, Suat, Mümtaz
- İnce Memed: Memed, Hatce, Abdi Ağa
- Kuyucaklı Yusuf: Yusuf, Muazzez, Selahat- tin Bey
- Küçük Ağa: Mehmet Reşit Efendi (İstanbullu Hoca), Çolak Salih
- Matmazel Noralya’nın Koltuğu: Ferit, Nilüfer, Fotika
- Sözde Kızlar: Behiç, Mebrure, Nafi Bey
- Tutunamayanlar: Selim Işık, Turgut Özben
- Yılanların Öcü: Kara Bayram, Haceli, Irazca Ana
TÜRK EDEBİYATINDAKİ ÖNEMLİ DERGİLER
- Ağaç (1936): Necip Fazıl tarafından çıkarılmıştır.
- A dergisi (1956-1960): II. Yeni akımına destek olmak için çıkarılmıştır.
- Akbaba (1922-1977): Yusuf Ziya ve Orhan Seyfi tarafından çıkarılan haftalık, siyasi mizah dergisidir.
- Büyük Doğu (1943-1955): Necip Fazıl Kısakürek’in çıkardığı dergidir.
- Çınaraltı (1941-1944): Orhan Seyfi ve Yusuf Ziya’nın çıkardıkları Türkçü ve fikir ve sanat dergisidir.
- Dergâh (1921-1923): İlki Mustafa Nihat Özön tarafından çıkarılmıştır. 1990’da ise Ezel Erverdi tarafından yeniden çıkarılmaya başlanmıştır.
- Diriliş (1966-1967): Sezai Karakoç tarafından çıkarılmıştır.
- Genç Kalemler (1910-1912): Ömer Seyfettin ve Ali Cenap tarafından çıkarılmıştır.
- Hisar (1950-1957/1964-1980): Munis Faik Ozansoy tarafından çıkarılmıştır.
- Kadro (1932-1935): Yakup Kadri tarafından çıkarılmıştır.
- Mavera (1976): C. Zarifoğlu, E. Beyazıt, R. Özdenören, M. Akif İnan bu derginin kurucuları arasındadır.
- Papirüs (1966-1970): Cemal Süreya tarafından çıkarılmıştır.
- Resimli Ay (1924-1930): Zekeriya Sertel’in çıkardığı “gerçekçi” halk dergisidir.
- Türk Yurdu (1911-1931): Türk Yurdu Cemiyetinin yayın organıdır.
- Türk Dili (1951-…): TDK tarafından çıkarılmıştır.
- Ülkü (1933-1950): Halk evleri tarafından çıkarılmıştır.
- Yeni Dergi (1964-1975): Mehmet Fuat (Fuat Bengü) tarafından çıkarılmıştır.
- Ahmet Hamdi Tanpınar: Huzur, Saatleri Ayarlama Enstitüsü
- Ahmet Mithat Efendi: Felatun Bey’le Rakım Efendi
- Halide Edip Adıvar: Sinekli Bakkal
- Peyami Safa: Fatih-Harbiye, Sözde Kızlar
- Recaizade Mahmut Ekrem: Araba Sevdası
- Reşat Nuri Güntekin: Miskinler Tekkesi, Yaprak Dökümü
- Yakup Kadri Karaosmanoğlu: Sodom ve Gomore, Kiralık Konak
KASABA YAŞAMINI ANLATAN YAZARLAR VE YAPITLARI
- İlhan Tarus: Yeşilkaya Savcısı
- Reşat Nuri Güntekin: Yeşil Gece, Kavak Yelleri
- Sabahattin Ali: Kuyucaklı Yusuf
- Samim Kocagöz: Bir Şehrin İki Kapısı
OSMANLININ KURULUŞUNU ELE ALAN YAZARLAR VE YAPITLARI
- Kemal Tahir: Devlet Ana
- Tarık Buğra: Osmancık
ÖNEMLİ HİCİV SANATÇILARI VE YAPITLARI
- Şeyhi: Harname
- Fuzuli: Şikâyetname
- Nef’i: Siham-ı Kaza
- Ziya Paşa: Zafername
- Neyzen Tevfik: Azab-ı Mukaddes
EDEBİYATIMIZDA ÖNEMLİ ROMAN KAHRAMANLARI
Tanzimat Edebiyatı
- Araba Sevdası: Bihruz Bey, Periveş, Keşfi Bey
- Cezmi: Cezmi, Adil Giray, Perihan, Şehriyar
- İntibah: Ali Bey, Mahpeyker, Dilaşup
- Karabibik: Karabibik, Yosturoğlu, Koca İmam, Huri, Hüseyin, Eftalya
- Sergüzeşt: Asaf Paşa, Celal, Dilber, Taravet, Cevher
- Zehra: Zehra, Suphi, Sırrı Cemal
Servetifünun Edebiyatı
- Aşk-ı Memnu: Adnan Bey, Bihter, Behlül, Nihal, Firdevs Hanım
- Eylül: Necip, Suat, Süreyya
- Kırık Hayatlar: Ömer, Behiç, Vadide, Neyyir, Leyla, Selma
- Mai ve Siyah: Lamia, Ahmet Cemil, Hüseyin Nazmi
- Mürebbiye: Dehri Efendi, Matmazel Anjel, Şem’i, Sadri
- Şık: Şatırzade, Şöhret Bey, Madam Potiş
- Şıpsevdi: Meftun Bey, Edibe Hanım, Kasım Efendi
Milli Edebiyat
- Yaprak Dökümü: Ali Rıza Bey, Hayriye Hanım, Ferhunde, Leyla, Necla, Fikret
- Ateşten Gömlek: Ayşe, Peyami, Binbaşı İhsan
- Çalıkuşu: Feride, Kamuran, Doktor, Hayrullah Bey
- Handan: Neriman, Hüsnü Paşa, Refik Cemal
- Nur Baba: Nur Baba, Ziba Hanım, Nigar Hanım, Süheyla
- Sodom ve Gomore: Leyla, Necdet, Sami Bey
- Vurun Kahpeye: Aliye, Hacı Fettah, Tahsin Bey
- Yaban: Ahmet Celal, Emine, Mehmet Ali, İsmail
- Sinekli Bakkal: Rabia, Osman (Peregrini), Kız Tevfik, Emine, Vehbi Dede
- Yeşil Gece: Şahin, Kazım
Cumhuriyet Edebiyatı
- Aganta Burina Burinata: Mahmut, Halil Usta
- Anayurt Oteli: Zebercet
- Ayaşlı ve Kiracıları: Ayaşlı İbrahim, Hasan Bey, Buharalı Abdülkerim, Faika, Fuat, İffet Hanım, Şefik Bey
- Bereketli Topraklar Üzerinde: Yusuf, Köse Hasan, Pehlivan Ali
- Dokuzuncu Hariciye Koğuşu: Hasta Bir Çocuk, Nüzhet, Doktor Ragıp
- Fatih-Harbiye: Neriman, Faiz Bey, Şinasi, Macit
- Huzur: İhsan, Nuran, Suat, Mümtaz
- İnce Memed: Memed, Hatce, Abdi Ağa
- Kuyucaklı Yusuf: Yusuf, Muazzez, Selahat- tin Bey
- Küçük Ağa: Mehmet Reşit Efendi (İstanbullu Hoca), Çolak Salih
- Matmazel Noralya’nın Koltuğu: Ferit, Nilüfer, Fotika
- Sözde Kızlar: Behiç, Mebrure, Nafi Bey
- Tutunamayanlar: Selim Işık, Turgut Özben
- Yılanların Öcü: Kara Bayram, Haceli, Irazca Ana
TÜRK EDEBİYATINDAKİ ÖNEMLİ DERGİLER
- Ağaç (1936): Necip Fazıl tarafından çıkarılmıştır.
- A dergisi (1956-1960): II. Yeni akımına destek olmak için çıkarılmıştır.
- Akbaba (1922-1977): Yusuf Ziya ve Orhan Seyfi tarafından çıkarılan haftalık, siyasi mizah dergisidir.
- Büyük Doğu (1943-1955): Necip Fazıl Kısakürek’in çıkardığı dergidir.
- Çınaraltı (1941-1944): Orhan Seyfi ve Yusuf Ziya’nın çıkardıkları Türkçü ve fikir ve sanat dergisidir.
- Dergâh (1921-1923): İlki Mustafa Nihat Özön tarafından çıkarılmıştır. 1990’da ise Ezel Erverdi tarafından yeniden çıkarılmaya başlanmıştır.
- Diriliş (1966-1967): Sezai Karakoç tarafından çıkarılmıştır.
- Genç Kalemler (1910-1912): Ömer Seyfettin ve Ali Cenap tarafından çıkarılmıştır.
- Hisar (1950-1957/1964-1980): Munis Faik Ozansoy tarafından çıkarılmıştır.
- Kadro (1932-1935): Yakup Kadri tarafından çıkarılmıştır.
- Mavera (1976): C. Zarifoğlu, E. Beyazıt, R. Özdenören, M. Akif İnan bu derginin kurucuları arasındadır.
- Papirüs (1966-1970): Cemal Süreya tarafından çıkarılmıştır.
- Resimli Ay (1924-1930): Zekeriya Sertel’in çıkardığı “gerçekçi” halk dergisidir.
- Türk Yurdu (1911-1931): Türk Yurdu Cemiyetinin yayın organıdır.
- Türk Dili (1951-…): TDK tarafından çıkarılmıştır.
- Ülkü (1933-1950): Halk evleri tarafından çıkarılmıştır.
- Yeni Dergi (1964-1975): Mehmet Fuat (Fuat Bengü) tarafından çıkarılmıştır.
Çok teşekkürler 🙂
Rica ederiz 🙂
Gerçekten En Yararlı Lys Bilgileri çok sağolun 🙂
Siz sağolun 🙂
Önemli notlar olmuş sayenizde deneme sınavında ilk 5 e girdim edebiyatta okulumuz içerisinde
Yorumunuz için teşekkürler.